Uzun zamandır “Kan Davası-Ağıtlar ve Yas” koşunda araştırma, okuma, değerlendirme ve gözlem yapmaktayım. Dolu-dolu geçen bir ömür ve mesleki yaşam zamanı içinde tanıklığım ve aktörü olarak eylemlerim oldu. Empati ortamında üzüntü başta olmak üzere, gözyaşı, öfke ve hiddet, yanı başında şiddet ve nihayet merhamet ve sükûnet temin edilmiş, maneviyatlar okşanmış, maddeten destek olunmuştur.

Farklı oluşumlarda unutulmaz anılar birikmiştir. Barışmaya gelenler, aynı ortama girince, konuşmadan biri diğerine saldırmış, yaralamış ve ortam dağılmıştır. Hiddetinden ve öfkesinden adam lal olmuş, el-kol ile anlatmaya çalışmıştır. Anne ve kızı barış meclisine girmiş, ağıt yakmış ve herkesi mateme ortak etmiştir. Kardeş, sessiz sedasız toplantıya katılmış ve katilin tarafı gelince birden adeta kriz geçirmiş, girgin deve gibi ağzından köpükler saçmış, giysilerini yırtmış ve sonra bayılmıştır, hekim olarak ilk yardım zorunlu olmuştur. Bunun yanında olayı kabullenip hal çaresi bulmak için barış heyetine tabi olunmuş ve sessiz sedasız heyetin kararını beklemiştir.

Karadeniz Ordu’da çalıştığım sırada (1972), evde dayı-yeğenler arasında münakaşa çıkmış ve dayı silahı çekip, yakın-bitişik ateşle 25-30 yaşlarında iki yeğenini öldürmüş ve cenazeleri hastaneye getirilmişti. Hastanenin yerli hekimleri hastaneden ayrılmış ve tek başıma kalmıştım. Gelenler ölmüşlerdi, söylemek ve öylece bırakıp durmak olmazdı. Bilerek ve teselli mahiyetinde uzun süre işlemler yapıldı, zaman geçti, sonuç alınmadı. Biz meşgul iken koridorda tüfekler patlıyordu. Polis duruma zor hakim oldu. Gelenler soruyor “duktür üldi mi?” cevap vermek çok zordu. Samsun’da iken Sinop cezevinde isyan çıkmış, cezaevi ateşe verilmiş ve bir mahkûm, bütün bedeni balık derisi gibi yanmış, kızgın sac üzerinde adeta kızartılmış gibiydi, sadece gözleri parlar şekilde hastaneye getirilmişti. Sahibi kadınlar hastanede ağıt yakıyor “uğlimi, canlu canlu pişirdular, uy yavrum uy”, bir trajedi. İnşaat tamirat yapılırken, taban temizliği, cilalaması sırasında tiner kullanılmış ve nasılsa alev almış, kapı kapanmış, işçiler alevler arasında kalmış ve özellikle bütünüyle yüzleri, kulakları yanmıştı, felaket durumunda yüz derisi dökülüyordu, ağıt-figan sesi arşı alaya yükseliyordu.

Anlatacak çok şey var, canlı bir sohbete ve drama, trajediye, aktörlüğe davet var. Yas/matem gelenektir. Her yörede örfe/geleneğe ve olaya göre farklı olmakta ve acı/matem esas olarak kalmaktadır. 

Dünyanın her yerinde ve tarihin her döneminde ve hatta insanoğlu var olduktan beri, ölüm ve öldürmek vardır. Dinler efsanesinde Âdem’in çocukları Habil’in, kardeşi Kabil’i öldürmesiyle başladığı ve devam ettiği anlatılmaktadır. İşte yas/matem geleneği de buna eşlik etmekte ve yaygın yas törenlerine örnek olarak Hz Hüseyin ve beraberindekilerin Kerbelâ’da katledilmeleri (680), her yıl anılarak günümüze gelmiş ve bugün olmuş gibi yaşanmakta, çeşitli ağıtlar ve ritüeller sergilenmektedir.

*

Yaşar Kemal, Toroslarda yas/matem olaylarına katılmış, ağıtçı kadınlarla birlikte törenin ağıtçısı olmuş ve elindeki bastonu telli-saz niyetine çalmış ve ağıdın ritmini, melodisini belirlemiş ve Anadolu’nun Homeros’u olarak yaşamış, yazmıştır. Davetler alıp, matemlere katılmış, bey konaklarında yapılan aşıklar atışmasına katılmış ve takdir toplamıştır. Yaşar Kemal bu eylemleri, tecrübeleri sırasında ağıtları sarı bir deftere yazmış ve daha sonra bunu “Ağıtlar” adıyla kitap olarak yayınlamıştır.

Şimdi Yaşar Kemalin bu kitabı vesilesiyle halen devam etmekte ve zaman içinde değişime uğrayan ve özünü koruyan “Ağıt/Matem” konusunu konuşmak ilginç olacaktır.

Yaşar Kemal'in "Ağıtlar" kitabı, yazarın edebi zenginliğini ve derin duygusal dokusunu gözler önüne seren önemli eserlerinden biridir. Kitap, Türk edebiyatında ağıt türünün modern bir yorumunu sunar ve genellikle Anadolu'nun köylerinden, halkın içinden gelen derin acıları ve insanın doğaya olan sıkı bağını ele alır.

Kitap, toplumun çeşitli kesimlerinden gelen trajik öyküleri ve insanın doğaya, yaşama ve ölüme dair derin hislerini içerir. Yaşar Kemal'in dilindeki derinlik ve lirizm, her bir ağıtta yaşanan acıları ve kayıpları derinden hissettirir. Eser, Anadolu'nun kültürel dokusunu ve insanların yaşam mücadelelerini yansıtan önemli bir eser olarak edebi mirasımızda önemli bir yer tutar.

Yaşar Kemal’in Ağıtlar adlı kitabı, yazarın halk edebiyatına ve Anadolu kültürüne olan derin ilgisinin ve güçlü gözlem yeteneğinin ürünüdür. Kitap ilk kez 1940’ların sonlarında derlenmeye başlanmış, 20 yılı aşkın bir saha çalışmasının sonucunda 41 otantik ağıt metni derlenmiş ve 1960’larda yayımlanmıştır. Eser, Çukurova ve Toroslar başta olmak üzere Anadolu’nun çeşitli yörelerinde derlenmiş otantik ağıtlardan oluşur ve hem etnografik hem edebi açıdan büyük değer taşır.

Ağıtlar kitabının özellikleri

Canlı Halk Dili: Ağıtlar, derlendikleri köylerdeki şive ve söyleyiş biçimiyle yazıya geçirilmiş; böylece ağız özellikleri korunmuş ve Anadolu’nun dil zenginliği yansıtılmıştır.

Toplumsal Bellek: Ağıtlarda, töre cinayetleri, kan davaları, kazalar, salgınlar gibi olaylara dair kolektif hafıza ve toplumsal travmalar güçlü bir şekilde hissedilir.

Kültürel Zenginlik: Ağıtlarda sadece ölüm değil; yas ritüelleri, cenaze gelenekleri, kadınların yas içindeki rolleri, köy yaşamının sosyo-kültürel yapısı gibi konular da işlenir.

Lirik Anlatım: Ağıtların hem derleme dili hem de Yaşar Kemal’in yorumları lirik ve akıcı bir anlatım taşır; bu yönüyle kitap, edebi bir değer de kazanır.

Yaşar Kemal’in Değerlendirmesi: Kitabın son bölümlerinde Yaşar Kemal, ağıtların Anadolu halkının “tarih yazıcılığı” işlevi gördüğünü; yazılı kültürden uzak toplumlarda ağıtların olayları ve kahramanları kuşaktan kuşağa aktardığını belirtir. Ayrıca ağıtların, halkın sosyo-ekonomik yapısını, sınıfsal farklılıkları, bölgesel sorunları anlamada eşsiz bir kaynak sunduğunu savunur.

 “Cemalim, Cemalim, Kürt Cemalim” ağıdı, Yaşar Kemal’in Ağıtlar kitabında yer alan en dikkat çekici metinlerden biridir.


Ağıt Metni

Cemalim, Cemalim, Kürt Cemalim,

Vurmuşlar alnından on yedi yerinden,

Kan damlar fesinin püskülünden,

Cemalim, Cemalim, Kürt Cemalim.

 

Çukurova’nın yollarında gezerdi,

Silahını kuşanır da gezerdi,

On yedisinde yiğitlik dizerdi,

Cemalim, Cemalim, Kürt Cemalim.

 

On yedi kurşun yarasıyla düştün,

Yiğitliğinle cümle âleme destan düştün,

Anan ağlar, bacın ağlar, yârin ağlar,

Cemalim, Cemalim, Kürt Cemalim.


Cemalim, Cemalim, Kürt Cemalimağıdı:

Anadolu’da bir gencin öldürülmesiyle doğmuş bir yas şiiridir, sözlü kültürün lirizmini, halkın kahramanlık anlayışını ve etnik aidiyet vurgusunu aynı anda barındırır, Hem folklorik hem de edebi bir değer taşır. Bu nedenle, yalnızca bir yas metni değil; aynı  amanda halkın belleğini, kimliğini ve estetik anlayışını yansıtan önemli bir ağıttır.

Toplumsal Yas İfadesi: Cemal’in ardından yakılan ağıt, köydeki ortak acının dışavurumudur. İnsanlar, bu tür ağıtlarla ölenin değerini yükseltir ve yaslarını kolektif hale getirir.

Kahramanlaştırma: “On yedisinde yiğitlik dizerdi” gibi dizeler, Cemal’i halkın gözünde sıradan bir genç olmaktan çıkarıp “destansı bir yiğit” konumuna yükseltir.

Bellek İşlevi: Yazılı kaydın olmadığı bir dönemde ağıt, Cemal’in adını ve ölüm biçimini gelecek nesillere taşır. Ağıt, “yiğitlik ağıtları” grubuna girer. Yani genç yaşta ölen, cesurluğuyla tanınan bir erkek için söylenmiştir. İçinde “silah, kurşun, fes, yol” gibi semboller bulunması, bu tür ağıtlarda rastlanan tipik unsurlardır. Ağıt, büyük ihtimalle cenaze sırasında ve sonrasında kadınlar tarafından doğaçlama söylenmiştir. “Cemalim, Cemalim” tekrarı, ağıtın hem ezgiye uygun hem de ritüel tekrar özelliğini gösterir.

1. Çukurova Rivayeti

Cemal, Çukurova’da yiğitliğiyle tanınan bir gençtir.

Töre, kavga veya yol kesme olayı sırasında vurulmuş, on yedi kurşunla öldürülmüştür.

Ağıt, Çukurova’da ve Toros köylerinde uzun süre söylenmiştir.

2. İç Anadolu Rivayetleri (Haymana – Keskin – Amanos çevresi)

Bazı sözlü kaynaklarda Cemal’in hikâyesi bir aşk rekabetine bağlanır.

             “Cemalim Cemalim “ Ağıdının Varyant Farkları                                                                                                                                  

Rivayete göre Cemal, aynı köyden bir kıza sevdalanır; ancak başka bir yiğit de aynı kıza taliptir.

Aralarındaki rekabet büyür, kavgaya dönüşür ve Cemal pusuda veya bir düğün dönüşü kurşunlanarak öldürülür. Bu versiyonda “on yedi kurşun” ayrıntısı yine korunur, fakat sebep töre değil aşk çatışması olarak anlatılır.

3. Ağıdın Yayıldığı Alan

Ağıdın Çukurova’da, İç Anadolu’da ve Amanos çevresinde söylendiği; hatta farklı varyantlarının yaşadığı tespit edilmiştir. Bu, halk edebiyatında çok sık görülen bir durumdur: Tek bir olaydan doğan ağıt, farklı bölgelerde farklı olaylara uyarlanarak yaşamaya devam eder.

 “Cemalim” ağıdı, hem töre ağıdı hem de aşk ağıdı bağlamında karşılaştırmalı olarak ele alındı ve farkları belirtildi.

Özellik

Ölüm Sebebi

Cemal’in Kimliği

Vuruluş Biçimi

Ana Tema

Ağıtın Sesleri

Toplumsal Mesaj

Bellekteki İşlevi


Töre Ağıdı Varyantı (Çukurova)

Kan davası, yol kavgası, töre çatışması

Yiğit, silah taşıyan, mert delikanlı

On yedi kurşunla pusuya düşürülme

Töre ve şiddetin yıkıcılığı, yiğitlik

Anne, bacı, köylüler

“Yiğitlik uğruna gençler ölüyor”

Kolektif travmayı anlatma


Aşk Ağıdı Varyantı (Haymana – Keskin – Amanos)

Aşk rekabeti, aynı kıza talip olma

Genç yaşta aşka düşmüş bir yiğit

Düğün dönüşü veya gizli pusu

Aşkın trajedisi, gençliğin yitimi

Anne, bacı, sevgili (yar)

“Aşk ve rekabet hayatı yok ediyor”

Romantik trajediyi destanlaştırma

 

 Töre ve Aşk Ağıtlarının Kıyaslanması 

1.Cenaze Törenlerindeki Farklar

a) Töre Ağıtları (Kan davası, töre cinayeti)

  • Cenaze atmosferi daha kamusaldır. Köyün erkekleri ve kadınları topluca katılır.
  • Ağıtlar genellikle annenin ve bacıların sesiyle öne çıkar.
  • Ölen kişi, “yiğit” ve “kahraman” kimliğiyle anılır.
  • Cenazede intikam duygusu güçlüdür; ağıtlar bunu ima eder.
  • “Kahramanlık” vurgusu daha baskındır, yas bireysel değil toplumsaldır.

b) Aşk Ağıtları (Aşk rekabeti, talihsiz aşk)

  • Cenaze daha içe dönüktür. Genellikle yakın aile ve özellikle kadınların duygusal tepkisi öne çıkar.
  • Ağıtların içinde “yar” figürü ağırlık kazanır: sevgilinin ağlaması, gözyaşı, çaresizlik.
  • Kahramanlık değil, trajedi ve “yazgıya boyun eğme” duygusu vardır.
  • İntikam duygusu zayıftır; daha çok “nasip, kader, yazgı” söylemi görülür.
  • Cenaze, toplumsal hesaplaşmadan çok kişisel dram havasında geçer.


2. Edebi ve Kültürel Değer Açısından

  • Töre ağıtları, toplumun töre şiddetine karşı geliştirdiği kolektif hafızayı gösterir; ağıtlar neredeyse “belgesel” niteliğindedir.
  • Aşk ağıtları ise bireysel duygunun ön plana çıkmasıyla daha liriktir, bireyin acısını evrensel bir trajediye dönüştürür.

Kaynakça

1.   Alptekin, A. B. (1992). Türk Halk Edebiyatında Ağıtlar. Ankara: Akçağ Yayınları.

2.   Boratav, P. N. (1984). 100 Soruda Türk Halk Edebiyatı. İstanbul: Gerçek Yayınları.

3.   Kemal, Y. (1969). Ağıtlar. İstanbul: Milliyet Yayınları; Yapı Krwdi Yayını, 12.Baskı, İstanbul,2023

4.   Oğuz, M. Ö. (2004). Halk Bilimi Kuramları ve Araştırma Yöntemleri. Ankara: Geleneksel Yayıncılık.

5.  Sakaoğlu, S. (2002). Halk Edebiyatına Giriş. Ankara: Akçağ Yayınları.