Memleketin her tarafında beş seneye yakın bir müddet sorumsuzca hükümeti icra eden askeri saltanat, mütarekenin (ateşkes) sözleşmesiyle beraber zevale erdi (sona erdi). Bu beş sene zarfında yüzbaşıdan livalığa, mülazımlıktan kaymakamlığa kadar yükselerek bila istihkak (haksız) gelen ikbal ve nimetin gurur ve azametiyle her biri amansız bir kahraman kesilen kumandanlarımızın debdebe ve haşmeti artık nihayet buluyor. O şevk ve neşe içinde geçirdikleri günlerin azamet ve ihtişamı dağılıyor, soluyor.
Ordu namına satın alınan ve tedarik olunan erzak süzüle süzüle en nefisi mutfaklarına dökülen, keselerine oluktan boşanır gibi altınlar akan ufak bir emir ve işaretiyle istedikleri masumu kurşuna dizdirmek salahiyetine (yetkisine) haiz (sahip) olan, milletin bütün mal ve emlakına tasarruf eden bir askeri saltanat hükümetinin bundan sonrası ne olacaktı. Onlar mağlubiyet nedir hatırlarına bile getirmemiştiler. Vakitlerini askeri vazifelerini ifa uğrunda değil, en çirkin safahat içinde geçiriyorlardı. Halil Paşa’nın Irak’ta, Mustafa Kemal’in Adana’da, Cemal’in Suriye’de irtikap ettiği (yüklendiği) sefahat ve o sefahatla beraber icra ettikleri mezalim (zulümler) ve vahşet hala dillere destandır.
Bu mağrur ve sefih (zevke ve eğlenceye aşırı ölçüde düşkün) adamlar, düşünmüyorlardı ki, bu derece feci zulüm ve cinayettin neticesi hezimet ve felakettir. Hakkın tevfiki (Allah’ın başarı kılması) şirk erbabı ve delalet ehline refik olmaz (erişmez), nihayet o azap ve hesap günü geliverdi.
Şimdi bu nazeninler alıştıkları zevk ve saadetten ayrılacak, o ikbal demlerini bir daha süremeyecek, ihtimal ki askeri rütbeleri tasfiyeye uğrayacak, kötü işlerinden bir hesap vermeye mecburi tutulacaklar.
Kendileri için bu ne felaketli bir gündü. Böyle bir musibetten yakayı kurtarmak için bir çare vardı. Vatanın geri kalan kısmında, beladan belaya uğrayan viraneye dönüşen yerde, bir isyan hareketini meydana getirmek ve bir umumi affın çıkmasıyla meseleye nihayet (son) vermek lazım geliyordu. Fakat bunun için bir sebep yoktu. Ahali temiz ahlakıyla beraber her kanlı maceraya şahit olmuş, askeri saltanatın zavallı memleketi ne hale getirdiğin gözüyle görmüştü. Bazen tabiat zalimlere yardım eder, çok geçmeden uğursuz bir hadise bunların emellerine ver cereyan verdi.
İzmir’in o faciaları, bütün milletin galeyanını davet etmiş ve her Türkü silah ile müdafaa etmeye mecbur kılmıştır. Tam bu sırada Anadolu’nun ortasında bir ses yükseldi. Mustafa Kemal Paşa, milli bir kongre akdederek vatanı müdafaaya hazırlanmış.
Mustafa Kemal Paşa’nın bu hareketi acaba kime karşıydı?
Almanya gibi cihangirane bir askeri güce sahip olan bir devlet, silahı teslim ettikten sonra, Mustafa Kemal’in ortaya çıkıp da İtilaf Devletleri’ne meydan okuması bir cinnetti. Böyle bir hareket memleketin kat’i idam kararını hazırlamak demekti. Son emeli teşkilatçıların şuraya buraya gönderdikleri beyannamelere nazaran oluşan hareketin hazır hükümet aleyhinde olduğu anlaşıldı. Zaten İzmir meselesinin de İtilaf Devletleri tarafından mütehassıs (uzman) bir heyet vasıtasıyla tahkikatına başlanmış ve artık işin silahla değil siyaset ve adaletle çözümü kararlaştırılmıştı.
Mustafa Kemal’e Konya’da, …. Niğde’de bulunan kumandanalar da iltihak ederek Anadolu’da tam manasıyla bir anarşi vücuda getirmişlerdir.
Mustafa Kemal’in burada da bazı makamlara telgraflar çekerek oluşan harekettin İtilaf devletleri aleyhinde olmadığını ve maksadı milli hukuku ve vatanı müdafaadan ibaret olduğu cihetle, mahalli hükümetten alakalarını kesmelerini teklif eylediği hakkında rivayetler dolaşmaya başladı.
Bu konuda salahiyetli (yetkili) zatlardan icra ettiğimiz tahkikat neticesinde böyle bir telgrafın katiyene asıl ve esası olmadığını anladık.
Esasen Mustafa Kemal’in bizim vilayetimize karşı bir taaruz fikri beslemesi uzaktır.
Adana vilayeti hududunun İtilaf kuvvetleri tarafından nasıl bir ateş silsilesi ile tahkim edildiğini Mustafa Kemal Paşa düşünmez mi?
Toros dağlarını geçmek, Mustafa Kemal ve bağları için tamamıyla ağın içine düşmek demektir.
Özellikle bu vilayet halkının öyle milli teşkilat arkasına düşerek serseriyane bir hayat geçirmeye vakit ve takatı kalmamıştır.
Biz Anadolu’nun o saf ve pak halkına acıyoruz. Hamiyet perdesi altında oynayan bu adamlara iştirak edenlere acıyoruz. Vatana acıyoruz. Sulhun arafesinde eski-yeni bütün dünyanın mukadderatımızla alakadar olduğu bir hengamede İttihat sergerdelerinin bedbaht Anadolu’yu kargaşaya düşürmeleri dostu da düşmanı da eseflendirdi (üzdü).
Fakat bu askeri saltanat düşkünleri, emin olsunlar ki vatanın başına getirecekleri felaketin en ağır mesuliyetinden kendilerini kurtaramayacaklar. [1]
Kaynak: Seîd Veroj, Sê Sirgûnên Peymana Lozanê: Elî ÎlmÎ, Zeynelabîzîn û Mesûd Fanî, Weşanên Peywend, Wan, 2022
[1] Ferda, no: 69, Adana, Ferda Matbaası, 6 Muharrem 1338 (1 Ekim 1919)
Şirvove (0)
Hêj şîrove nînin. Şiroveya yekem tu bike.